Bir Diplomanın Gölgesinde: Belgeler, Tarihler ve Müphem Sorular
Türkiye’nin gündeminde aylardır bir diploma var. Bir kâğıt parçası, bir belge, ama aynı zamanda siyaset sahnesinin en gürültülü tartışmalarından biri. Bir yanda üniversite kararları, öte yanda mahkeme dosyaları, savcılık iddianameleri ve avukatların savunma belgeleri. Peki biz bu belgelerin izini sürdüğümüzde ne görüyoruz?
Milliyet İlanı (30 Temmuz 1990)
Yatay geçiş kontenjanı ve son başvuru tarihi (14 Eylül 1990) açıklandı.
İÜ Yönetim Kurulu Kararı (12 Eylül 1990)
İngilizce ve Türkçe İşletme programları için yabancı üniversitelerden geçiş kontenjanı artırıldı.
Başvuru & Kabul Belgeleri
Başvuru tarihi: 29 Ağustos 1990; Kayıt kabul: 2 Ekim 1990. Komisyon ve kurul tarafından onaylandı.
YÖK Kararı (18 Kasım 1991)
GAÜ’nün tanınmadığı; ancak yıllar sonra (1993) tanındığı belirtildi.
CİMER Yanıtı (2020)
İÜ, başvuru ve kabul belgelerini resmi olarak doğruladı.
İptal Kararı (18 Mart 2025)
“Yokluk” ve “açık hata” gerekçeleriyle 28 diploma iptal edildi.
1988 – Girne’de Başlangıç
Ekrem İmamoğlu’nun 5 Eylül 1988’de Girne Amerikan Üniversitesi (GAÜ) İngilizce İşletme Bölümü’ne sınavsız kayıt olduğu iddiası, GAÜ’nün kurucusu Özalp Tozan’ın açıklamalarıyla gündeme geldi. Bu noktada ilk soru beliriyor:
➡️ Üniversite, YÖK tarafından tanınmıyorken yapılan bu kayıt ne kadar geçerliydi?
1990 – Yatay Geçişin Kapısı
30 Temmuz 1990’da Milliyet gazetesinde İstanbul Üniversitesi’nin yabancı üniversitelerden yatay geçiş ilanı çıktı. Son başvuru tarihi 14 Eylül’dü.
Belgeler, İmamoğlu’nun 29 Ağustos 1990’da başvurduğunu ve 2 Ekim 1990’da İstanbul Üniversitesi’ne kayıt kabul edildiğini gösteriyor. Fakülte yönetim kurulu ise kısa süre önce kontenjanı artırmıştı.
➡️ Peki bu kontenjan artışı sıradan bir düzenleme miydi, yoksa belli isimler için açılmış özel bir kapı mı?
1991 – YÖK’ün “Tanımıyoruz” Kararı
18 Kasım 1991’de YÖK, GAÜ’yü tanımadığını, yalnızca ABD’deki Southeastern University ile bağı üzerinden işlem yapılabileceğini duyurdu. Yani İmamoğlu’nun geçiş yaptığı yıl itibarıyla GAÜ’nün Türkiye’deki statüsü belirsizdi.
➡️ Tanınmayan bir üniversiteden alınan öğrenci, nasıl oldu da İstanbul Üniversitesi’ne kabul edildi?
1993 – Geç Gelen Tanıma
GAÜ, 1993’te YÖK tarafından bağımsız olarak tanındı. Yani İmamoğlu’nun yatay geçişinden üç yıl sonra.
➡️ Bu tarihsel fark, o geçişin hukuki zemini hakkında ne söylüyor?
2020 – CİMER Başvurusu
Yıllar sonra, 15 Şubat 2020’de CİMER’e yapılan bir başvuruda, “yatay geçişin usulsüz olduğu” iddia edildi. İstanbul Üniversitesi, resmi yanıtında İmamoğlu’nun gerekli başvuruları yaptığını ve kabul edildiğini bildirdi.
➡️ Üniversite kendi kayıtlarını yıllar sonra teyit ettiyse, iptal kararı neden çok daha sonra geldi?
2025 – İptal ve İddianame
18 Mart 2025’te İstanbul Üniversitesi, İmamoğlu dahil 28 kişinin diplomasını “yokluk” ve “açık hata” gerekçeleriyle iptal etti. Bu, idare hukukunda oldukça ağır bir yaptırım.
Kısa süre sonra savcılık, “resmî belgede sahtecilik” suçlamasıyla iddianame hazırladı: 8 yıl 9 aya kadar hapis ve siyasi yasak talebiyle.
➡️ Bir diploma, 30 yıl sonra gerçekten “yok” sayılabilir mi? Yoksa mesele hukuktan çok siyasetin alanında mı?
Müphem Sonuç: Belgenin Gücü, Belirsizliğin Gölgesi
Bu yolculukta gördük ki belgeler var, ama belgelerin de suskunlukları var. Kayıt tarihleri, yönetim kurulu kararları, kontenjan artışları, YÖK yazıları… Hepsi önümüzde. Ama sorular da hâlâ yanıt bulmuş değil:
• Başlangıç noktası gerçekten sağlam mıydı?
• Yatay geçiş, o günkü mevzuata uygun muydu?
• İptal kararının zamanlaması tesadüf mü, siyasetle mi ilgili?
Diploma tartışması artık yalnızca bir kişinin eğitim hayatı değil. Bu tartışma, Türkiye’de resmî belgelerin güvenilirliğini, üniversitelerin şeffaflığını ve devletin kendi arşivine sahip çıkma gücünü sorgulatan bir sistem testi.
Ve belki de asıl mesele, diplomanın kendisinden çok, ona duyulan güvenin erozyona uğraması.
Rekabetçi sınav sistemiyle uğraşan milyonlarca öğrenciye karşı bazı kişilerin sınavsız yoldan aynı sıralara oturabilmesi kamu vicdanında bir adaletsizlik yaratıyor.
Bugünkü diploma tartışmasının kalbindeki rahatsızlık da tam olarak bu.
Kayıt Belgesi – GAÜ (5 Eylül 1988)
GAÜ kurucusu tarafından onaylı; sınavsız kayıt ve dil seviye tespit sınavı yapılması doğrulandı.
- Mevzuat Sorunu: O yıllarda Türkiye’de üniversiteye giriş ÖSS/ÖYS ile yapılırken, KKTC’deki GAÜ öğrencileri sınavsız kayıt yaptırabiliyordu. Bu da YÖK tarafından “tanınırlık” açısından tartışmalı bir durum yarattı.
- Geçişin Zeminini Sarsıyor: Eğer bir öğrenci Türkiye’de sınava girmeden GAÜ’ye kayıt olduysa ve sonra Türkiye’deki İstanbul Üniversitesi’ne yatay geçiş yaptıysa, bu meşruiyet zincirinde boşluk oluşturuyor. Çünkü “başlangıçta sınavsız kayıt” → “Türkiye’de sınav zorunlu” çelişkisi doğuyor.
- Bugünkü Tartışmanın Temeli: Diploma iptali ve “yokluk” gerekçesinin arkasında da işte bu tür usul farklılıkları var. Üniversite diyor ki: “Tanımadığımız bir okuldan sınavsız gelen bir öğrenciye diploma verilemez.” Savunma tarafı ise: “O günkü kurallara göre geçiş yapılmış, üniversite kabul etmiş” diyor.
Bir Başka Diploma Hikâyesi: Erdoğan’ın Diploması
Türkiye siyasetinde diploma tartışması yeni değil. Daha önce de Recep Tayyip Erdoğan’ın Marmara Üniversitesi diploması sıkça gündeme geldi. Eleştirenler, 1981’de açılan Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden Erdoğan’ın nasıl mezun olduğuna dair şüpheler ileri sürdüler.
Fakat bu tartışmada farklı bir tablo vardı:
- Sınıf arkadaşları,
- Öğretim üyeleri,
- Dönemin idari kadrolar,
çıkarak Erdoğan’ın öğrenciliğini ve mezuniyetini doğruladılar. Üniversite de resmî kayıtları paylaşarak, diplomanın varlığını savundu.
Yine de bu belgeler ve tanıklıklar, kamuoyundaki şüpheleri tamamen ortadan kaldırmadı. Çünkü mesele artık sadece “bir diploma” değildi; siyasetin kutuplaşması içinde bir sembol hâline gelmişti.
İki Hikâye, Ortak Sorular
Bugün İmamoğlu’nun diploması tartışılırken, dün Erdoğan’ın diploması tartışılmıştı. İkisi de aynı yere işaret ediyor:
➡️ Türkiye’de resmî belgelerin güvenilirliği neden bu kadar sorgulanıyor?
➡️ Üniversiteler, arşivler ve YÖK neden şeffaf ve tartışmasız bir sistem kuramıyor?
Birinde tanıklar, öğretmenler, resmî belgeler çıkıyor ama şüphe dinmiyor; diğerinde belgeler sunuluyor ama iptal kararları geliyor.
Sonuçta ortada aynı büyük mesele kalıyor: Diploma bir kâğıt değil, güven sorunu.